Edirne Düşünce Günleri’nin ilk gününde Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Güner, Hadrianopolis’ten Edrene’ye Dönüşümün Nicel ve Nitel Sınırları adlı sunumunu gerçekleştirdi.
Güner, Edirne Kent Müzesi bahçesinde düzenlenen söyleşide, Edirne’nin tek başına Roma ya da Osmanlı kenti olarak değerlendirilmesinin yanlış olacağını belirtirken; kentin biçimleniş sürecinin başladığı noktadan Osmanlı’nın geliştirdiği ve Edirne’nin gerçek anlamda kent formu kazanmasına neden olan sürece nasıl ilerlediğini anlattı.
“SUR DIŞINDAKİ İLK CAMİ ESKİ CAMİ’DİR”
14’üncü yüzyılda Dimetoka’nın fethi, Osmanlı’da Trakya’nın fetih hareketlerinin başlaması ve 1361’de Edirne’nin fethinin, İstanbul’un fetih sürecinin başlangıç hareketi olduğuna dikkat çeken Güner; “Edirne’de sur dışındaki ilk Osmanlı camii, Eski Cami’dir. Devletin kendi bekasını, problemlerini çözdüğü evreye işaret eden, mimarlık yoluyla bunu gösteren yapı Eski Cami’dir” ifadelerine yer verdi.
“BAŞKENTE İMZA ATMAK İSTER”
1413 yılından sonra Osmanlı devletinde iktidarın kalıcı olarak Edirne’de Çelebi Mehmet tarafından kurulduğunu söyleyen Güner; “Üç Şerefeli Camii de bu açıdan muktedirin meşruiyetini gösteren mimarlık örneği olarak değerlendirilmelidir. Edirne’de Cuma namazı kılınabilen birden fazla caminin bulunmasının da sebebi benzerdir. Çünkü bu türden bir ata kültünün içerisinde II. Murat camisini yaptırmak ister. Başkente imza atmak ister” dedi.
“EDİRNE 15’İNCİ YÜZYILDA İNŞA EDİLDİ”
Edirne’de 1413 tarihinin ardından büyük bir imar hareketi başladığını belirten Güner; “Edirne, 15’inci yüzyılda Osmanlı tarafından kuruldu, inşa edildi, geliştirildi ve tamamlandı. Çünkü fiziksel olarak sınırları çizilmiştir. 15’inci yüzyıl Osmanlı’nın gelişim alanlarını da tanımlamış, sınırlamış ve sadece o çerçeve içerisinde çok uzun yıllar yoğunlaşmasına izin vermiş. Bu açıdan bizim, aslında bir olumsuzluk gibi gözükse de sınır kenti olmamız, burada birtakım yatırımların zayıf olma anlamına gelse de Edirne’yi bir anlamda hâlâ korunabilir, kollanabilir ve bacasız fabrika dediğimiz kültür odağı etrafında yeniden inşa etme fırsatını bize verebilir. Edirne’nin sınırla olan ilişkisi bir iyi, bir kötüdür. Sınır olması Edirne’nin başına çok dert açmıştır ama bir yandan da bir kilit karakter olması sonucunu doğurmuştur” sözlerine yer verdi.
“BALABANPAŞA ZAVİYESİNİN YERİ ORASI DEĞİL”
Günümüzde kentte gerçekleştirlen Balabanpaşa Mescidi çalışmasına da dikkat çeken Güner; “Bugün Balabanpaşa zaviyesi, Balabanpaşa Mescidi adı altında yeniden inşa edildi ama yerinde değil. Balabanpaşa zaviyesinin yeri orası değildir. Bunlar, tarihsel hatalara neden olan şeylerdir. Balabanpaşa zaviyesinin tescilli olduğu yer, bisikletçilerin olduğu yerin hemen arkasındaki parseldir” dedi.
UĞUR AKAGÜNDÜZ