Sertkan YILMAZ
Erkin yazılı açıklamasında; “insanlık tarihi incelendiğinde yerleşim alanları, akarsu kıyıları ve suyun bol olduğu yerler olmuştur. Hidrolik topluluklar olarak adlandırabileceğimiz bu medeniyet başlangıcı, suyun imkanlarından yararlanarak gelişmiş ve büyümüştür. Yani insan topluğunun ve milletlerin varlığı su kaynakları sayesinde oluşmuştur. Yüz yılımızda devletlerin en büyük kavgası enerji ve su Kaynakları için verilmektedir. Mezopotamya (Fırat - Dicle vadisi) ve Nil vadisi hidrolik topluluklarının oluştuğu bölgeler, ilk gelişip büyüyen medeniyet ve devletler olmuştur. Keza Meriç - Tunca vadisi, Gediz vadileri de geçmiş hidrolik toplulukların ve oluşan medeniyet ve devletlerin varlığına örnek havzalardır. Teknolojinin ve bilimin gelişip büyümesi zenginleşip dünyaya hükmetmeye çalışan ülkelerin aynı zamanda su ve su kaynaklarını da yönetme mücadelesi artmaktadır. Gelişen endüstri aynı zamanda su kaynaklarının azalmasına ve de kirlenmesine sebep olmaktadır. Akarsular üzerine gereğinden fazla yapılan depolama tesisleri (baraj ve göletler) o vadide ekolojik dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Örneğin son yıllarda ülkemizde Karadeniz bölgesinde özel kesime verilen imkanlarla vahşice doğa tahrip edilip HES ler yapılmaktadır. Akarsu rejimleri bozulduğu ve su yönetimi yapılamadığı için son yıllarda Karadeniz bölgesinde sel felaketleri yaşanmaktadır. Bazı bölgelerde kontrolsüz ve aşırı su tüketimi ile tarım yapılan bölgelerde bir çok göl ve gölet kurumaya yüz tutmuştur. Bölgemizin hatta ülkemizin müzmin sorunu haline getirilen Ergene Kirliliği çarpık sanayileşme ve yeraltı sularının kullanılıp proses sularıyla kirletilerek Ergene Vadisi tahrip edilmiştir. Bu yüzden su kaynaklarının korunması ve kirliliğin önlenmesi için bir çok ulusal ve uluslararası düzenlemeler getirilmiştir. Hatta suyun adaletli paylaşım ve kullanımı için ''Sınır aşan ve Sınır teşkil eden Sular yönetmeliği'' bir çok ülke tarafından kabul edilmiştir. Türkiye - Bulgaristan - Yunanistan) Bu yüzden ülkemizde ve bölgesel bazda Su Politikaları geliştirip uygulamaya sokulmalıdır. Su imkanları yönünden varlıklı sayabileceğimiz Edirne ilimiz de iyi bir su yönetimi ve su politikaları uygulanabildiği takdirde suyu iyi ve verimli kullanarak tarımsal üretimimizi de çok arttırıp endüstriyel tarım da söz sahibi olabiliriz. Öncelikle stratejik konumda olan Edirne'nin stratejik önem kazanan suyu iyi yönetmesi sayesinde başta istanbul pazarı ve Balkan pazarında söz sahibi tarımsal ürün aktörü olması içten bile değildir.
Son yıllarda Edirne için zaman zaman handikap haline gelen nehir taşkınlarından da neyazık ki faydalanılamıyor. Aslında aşırı yağışlarda oluşan taşkınlar, ovaları besleyecek alüvyonlu minaralli suların ovayı beslemesine olanak sağlamaktadır. Tabi ki yağışlar geçince fazla suların var olan drenaj kanallarıyla tahliye edilmesi gerekmektedir. Lakin Meriç ovasındaki 350 km lik drenaj kanallarının çoğu ıslah edilip temizlenmeyi bekliyor.
Dünyada eşi olmayan üç nehrin birleştiği noktada konuşlanan Edirne şehri maalesef geçmişinden feyz alınmayarak, Tunca Nehrinin iki yakasında menbaya doğru gelişip büyümesi gerekirken şehir doğuya doğru imara açılarak büyütülmektedir. Halbuki Dünyada bütün şehirler içinden geçen akarsu etrafında büyüyüp gelişmektedir. Şehir altyapı sistemlerinin çalışma kolaylığı ve şehir ekosistemi açısından son derece önemli olan bu avantajdan maalesef son 40 yıldan beri Edirne faydalanamadan geçmiştir.
2006 yılından buyana oluşan nehir taşkınlarına palyatif çözümler dışında kalıcı çözüm projeleri oluşturulamıyor. 1934 yılında başlatılan çalışmalarla oluşturulan ''Meriç vadisi Islahı ve Tabileri Projesi'' Türkiye ve Yunanistan ortak projesiyle 1958 yılında başlatılmıştır. 1955 yılında ihalesi yapılan işin maliyeti 54 000 dolar olup, Türkiye 30 000 dolar, Yunanistan 24 000 dolar kısmını ödemiştir. Bu proje ile Türkiye tarafında 170 000 dekar, 120 000 dekar saha sulanabilecek şekle getirilir. Projeyle Türkiye tarafında Meriç ve Tunca boyunca 136 000 m kış seddesi inşa edilmiş ve 151 000 dekar alan taşkından korunmuş, 196 000 m drenaj kanalı açılmıştır. 1970 li yıllarda Bulgaristan, Meriç – Arda – Tunca nehri ve kolları üzerine barajlar inşa etmiştir. Sayıları 24 adet olan bu barajların çoğu enerji üretim amaçlı olup, serbes akışlı dolusavaklara sahip olduğundan aşırı yağışlarda iyi yapılamayan su yönetimi yüzünden dolusavaklardan kontrolsüz şekilde boşalan sular taşkınlara neden olmaktadır. Bu durumdan Türkiye ve Yunanistan zarar görmektedir. Son 15 yıl da küresel iklim değişikliği ve anormal yağışlar bir çok ülkede sınıraşan ve sınır teşkil eden akarsularda taşkınlara sebep olmaktadır. Bu yüzden AB ülkeleri başta olmak üzere bir çok ülke biraraya gelerek 1992 ve 1997 de ''Uluslararası Göller ve Sınıraşan Suyollarının Korunması ve Kullanılması Hakkında Sözleşme ''ve '' Uluslararası Suyollarının Ulaşımdışı Amaçlarla Kullanılması Hukukuna ilişkin sözleşme'' imzalanmıştır. 2000'de yayımlanan Avrupa Birliği (AB) “Su Çerçeve Direktifi ile havza bazında su yönetimi yapılması kabul edilmiştir. Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye'nin de imzalayıp kabul ettiği bu sözleşmelerden mutlaka Edirne Meriç havzası olarak faydalanmalıyız. Birleşmiş milletler tarafından yapılan tespitte, Dünyada 226 akarsu sınır aşan ve sınır teşkil eden su konumdadır. Bu açıdan Meriç – Arda – Tunca nehirleri Sınır aşan ve Sınır teşkil Eden Akarsular olup yürürlükte olan uluslar arası su yönetimi sözleşmelerinden yararlanacak Taşkınların önlenmesi ve nehirlerden ortak menfaatler doğrultusunda faydalanma girişimleri mutlaka yapılmalıdır. Maalesef bu sözleşmeleri kullanarak Yunanistan ve Bulgaristan AB ülkesi fonlarından hatırı sayılar paralar alarak su yapılarına harcamışlardır.
ikinci yılına giren Pandemi salgını gelecekte Dünyada suyun ve tarımsal sulamanın önemini ciddi manada göstermiştir. Dünyada devam eden enerji kaynakları savaşının yanında yakın gelecekte Su Savaşları'nın da olacağı aşikardır.
22 Martlar da suyu hatırlamanın yanında, Edirne ilimizin içme kullanma vede tarımsal sulamada kullanacağımız sularımız hakkında her yıl envanter olarak ilgili ve yetkili birimlerce kamuoyuna detaylı bilgi verilmesi yararlı olacağı gibi su kültürümüzün ve su bilincimizin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Su gibi aziz olun.” dedi.