Hava Durumu

#Söyleşi

Batı Ekspres - Edirne'nin Haber Sitesi - Söyleşi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Söyleşi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

“Trakya’daki İlk Kazılar Atatürk’ün Emriyle Oldu” Haber

“Trakya’daki İlk Kazılar Atatürk’ün Emriyle Oldu”

Edirne’de Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) İl Temsilciliği’nde, Prof. Dr. Ahmet Yaraş’ın katılımıyla “Trakya’da Arkeoloji Yapmak!” konulu söyleşi düzenlendi. Edirnelilerin yoğun ilgi gösterdiği söyleşide Prof. Dr. Ahmet Yaraş, hem Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’da gerçekleştirilen arkeoloji çalışmalarını sunarken; hem de arkeoloji alanının karşı karşıya kaldığı zorluklardan bahsetti. ATATÜRK’ÜN DESTEĞİYLE YAPILDI Trakya’nın konumu nedeniyle geçiş noktası olması sonucu her dönem ilgi odağı olduğunu belirten Yaraş, Trakya’daki ilk arkeoloji çalışmalarının Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle yapıldığını ifade etti. Atatürk’ün Arif Müfid Mansel’i özellikle Edirne ve Kırklareli’de çalışması için görevlendirdiğini söyleyen Yaraş, 1938’e kadar Atatürk’ün desteğiyle Trakya arkeolojik kazıların ve özellikle tümülüslerin araştırıldığını belirtti. “TRAKYA’DA ÇIKARILAN ESERLER KORUNMADI” Trakya’daki arkeolojik kazıların özellikle Kırklareli ayağında çok güzel eserlerin ortaya çıkarıldığını ifade eden Yaraş, çıkarılan bu eserlerin ise korunmadığını söyledi. Arkeolojik eserlerin şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin ek binasındaki depoda olduğunu söyleyen Yaraş, ek binanın da deprem nedeniyle güçlendirilmesi için farklı bir noktaya taşındığını açıkladı. Yaraş, çok zengin bir koleksiyon bulunduğunu ifade ederken; “Görülmesi gereken Trakya eserleri, 1930-1938 yılları arasında çıkartılmış ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne getirilmiş” dedi. “ATATÜRK SON GÜNLERİNDE TRAKYA’DAKİ YÜZÜĞÜ İSTEMİŞ” Yaraş, 1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün Trakya’ya geldiğini hatırlatırken; Trakya’daki arkeolojik kazılarda bulunan bir yüzüğe olan ilgisine dikkat çekti. Atatürk’ün hayatının son günlerinde bu yüzüğü istediğini ve kendisine Afet İnan’ın yüzüğü getirdiğini söyleyen Yaraş, Atatürk’ün yüzüğü parmağına taktığına dair ifadelerin bulunsa da kesinliğiyle ilgili tartışmaların olduğunu açıkladı. Atatürk’ün istediği yüzüğün günümüzde ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin deposunda olduğunu belirten Yaraş, yüzüğün Trakya’daki önemli buluntulardan biri olduğunu söyledi. “DOLMENLER VE MENHİRLER ATIL BİR ŞEKİLDE KALIYOR” Atatürk’ün vefatının ardından arkeolojik kazıları yapan Arif Müfid Mansel’in Trakya’dan ayrıldığını ve bir daha uğramadığını belirten Yaraş; “1938 yılından itibaren Trakya tamamen sahipsiz kalıyor. Trakya’da kimse çalışmak istemiyor. 1980’li yıllara kadar Trakya’da çok ciddi anlamda boşluk var. Atatürk’ün başlattığı kazı projeleri ciddi anlamda sıkıntıya giriyor. 1980’li yıllardan itibaren bilim dünyasının en saygın isimlerinden olan Mehmet Özdoğan buradaki çalışmalara başlıyor, yüzey araştırması yapıyor. Mansel’in bulduğun yerlere tek tek bakıyor. Yeni yerleşimleri bularak ekliyor. Trakya’nın dolmenleri, menhirleri turizm potansiyeli olmasına rağmen atıl bir şekilde kalıyor” sözlerine yer verdi. “TRAKYA’DAKİ İLK ARKEPARKI OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR” Mehmet Özdoğan’ın 2024 yılının sonuna kadar Kırklareli’nin Aşağı Pınar bölgesinde kazılarını sürdürdüğünü söyleyen Yaraş; “Bölgeden kendisine hiçbir şekilde ekonomik yardım gelmiyor. Ne bürokrasiden, ne bölge halkından yardım gelmiyor ve tüm maddi birikimini kazıya harcıyor. Kazı bitmiş olmasına, ileri yaşına ve sağlık durumuna rağmen her yıl gelip kazı buluntularıyla ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Ama ne yazık ki Kırklareli’nde hiçbir destek olmuyor. Trakya’daki ilk arkeoparkı oluşturmaya çalışıyor. Ama bugün kapalıdır ve ne yazık ki elektrik kablolarının bile çalındığını biliyoruz” dedi. Yaraş, sunumunun ardından katılımcılarını sorularını cevapladı. UĞUR AKAGÜNDÜZ

Edirne’de Avukatlardan “Hukuk Politik” Söyleşileri Haber

Edirne’de Avukatlardan “Hukuk Politik” Söyleşileri

Edirne’de Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Edirne İl Temsilciliği’nde “Hukuk Politik” söyleşileri başladı. Av. Fatih Altun ve Av. Dr. Ulaş Çam’ın 4 ay boyunca düzenleyeceği söyleşinin bu ayki konusu “Anayasasız Türkiye Süreci” oldu. Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği söyleşi, Av. Fatih Altun’un sunumu ile başlarken; Altun’un ardından Av. Dr. Ulaş Çam’ın sunumu ile tamamlandı. Sunumun ardından Altun ve Çam, katılımcıların sorularını da yanıtladılar. Av. Fatih Altun, yönetimin tarihsel süreciyle ilgili başladığı sunumunda, tanrının temsilcileri olarak kendilerini kabul ettiren kralların koyduğu kurallardan tarihteki ilk anayasal belge olan Magna Carta’ya, Fransız Devrimi’nden Osmanlı Devleti’nde Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ve Kanun-i Esasi gibi anayasal gelişmelere ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren gelişen tarihsel süreci anlattı. Altun’un sunumunun ardından söyleşide Av. Dr. Ulaş Çam ise Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yaklaşık 200 yıllık modernleşmenin 2017 yılında düzenlenen referandum ile tarihsel miadını doldurduğunu söyleyerek; sürecin Cumhuriyet’ten tekrar yarı monokratik bir yapıya kendisini çevirdiğini belirtti. Türkiye’de siyasal iktidarın denetim ve kontrolünde kurulu bir rekabetçi otoriter rejimin olduğunu söyleyen Çam; Türkiye’nin hegemonik otoriter rejime doğru gittiğini ifade etti. Çam’ın sunumunun ardından katılımcıların sorularının yanıtlanması ile söyleşi sona erdi. UĞUR AKAGÜNDÜZ

Edirneli Yazar Yaltırık’tan “Vampir Anlatısı” Haber

Edirneli Yazar Yaltırık’tan “Vampir Anlatısı”

Edirneli yazar ve tarihçi Mehmet Berk Yaltırık, Türkiye Sosyal Araştırmalar Vakfı (TAKSAV) Edirne Şubesi’nde düzenlenen etkinlikte “Vampir Anlatısı Üzerine” başlıklı söyleşide okurlarıyla buluştu. Tarihsel korku anlatıları ve halk kültürü üzerine çalışmalarıyla tanınan Yaltırık, konuşmasında vampir mitinin kökenlerini ve Balkan coğrafyasındaki yansımalarını anlattı. “Vampir anlatısının en yoğun biçimde Balkan coğrafyasında karşımıza çıktığını görüyoruz” diyen Yaltırık, bölgenin kültürel çeşitliliğiyle birlikte bu inancın farklı biçimlerde yaşatıldığını belirtti. Yaltırık, tarihsel belgelerden örnekler vererek vampir inanışının Avrupa ve Osmanlı kaynaklarındaki izlerini paylaştı. Yaltırık “Bazı Avusturya kaynaklarında Balkanlar adeta ‘vampir salgınının merkezi’ olarak tanımlanıyor. Osmanlı belgelerinde de bu tür vakalara değinildiğini görüyoruz. O dönemde köylüler mezarlara demir orak, taş veya kiremit koyarak ölülerin yeniden kalkmasını engellemeye çalışmış” dedi. Söyleşi boyunca Yaltırık, vampir mitinin yalnızca bir korku ögesi olmadığını, aynı zamanda toplumların ölüm, hastalık ve bilinmeyene karşı geliştirdiği kültürel tepkilerin bir yansıması olduğunu vurguladı. Yaltırık “Balkanların dağlık ve ormanlık yapısı, tarih boyunca hem saklanma hem de efsanelerin yaşadığı bir coğrafya haline geldi. Vampir anlatıları da bu coğrafyanın kültürel hafızasının bir parçası” ifadelerini kullandı. MEHMET EFECAN HIDIROĞLU

TÜ’den Mora İsyanı ve Tripoliçe Katliamı Paneli Haber

TÜ’den Mora İsyanı ve Tripoliçe Katliamı Paneli

Trakya Üniversitesi (TÜ) Balkan Araştırma Enstitüsü tarafından Eczacılık Fakültesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Konferans Salonu’nda “204’üncü Yılında 1821 Mora İsyanı ve Tripoliçe Katliamı” paneli gerçekleştirildi. Panele; TÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Tan, TÜ Balkan Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Sabri Can Sannav, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Kayapınar, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Fuat Örenç, TÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Akyay, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan programda açılış konuşmaları gerçekleştirildi. “TÜRK TARİHİNE VAHŞET OLARAK KAZINMIŞTIR” Açılış konuşmalarında Mora İsyanı ve Tripoliçe Katliamına değinen TÜ Balkan Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Sabri Can Sannav, “Bugün burada Balkan tarihinin en acı sayfalarından birine, aynı zamanda Türk tarihinin unutturulmak istenilen hadiselerinden birini hatırlamak için toplandık. 1821 Mora İsyanı, yalnızca Osmanlı Devleti’nin bir bölgesinde çıkan bir isyan değildir; o, Batı’nın desteğiyle şekillenmiş, Türk varlığını hedef alan bir hareketlenmedir. Bu süreçte yaşanan Tripolice Katliamı, çoluk çocuk ve yaşlı demeden binlerce masumun katledildiği bir vahşet olarak Türk tarihine kazınmış bir hadisedir. Ne yazık ki bu hadise uzun yıllar boyunca Avrupa tarih yazımında adeta bir bağımsızlık mücadelesi, romantizm içerisinde gizlenmiş; Türk tarihinin acıları adeta görmezden gelinmiştir. Oysa tarih sadece kazanılan zaferler değil, aynı zamanda hakikatin de sesidir. Bizim bu panelde yapmak istediğimiz de o hakikati tekrardan sizlere hatırlatmaktır. Biz, Balkan Araştırma Enstitüsü olarak, tarihin bu tür karanlık sayfalarını kiminle değil, bilimle ele alıyoruz. Bizim için tarih hesaplaşma yeri değildir; adaleti ve hafızayı diri tutma yeridir. Geçmişte yaşanan bu trajediyi unutmamak, sadece mazlumlara vefa değil, aynı zamanda gelecek nesillere tarih bilincini kazandırma zorunluluğudur” dedi. “GERÇEKLERİ BÜTÜN BOYUTLARIYLA ORTAYA KOYMAK ÖNCELİĞİMİZ” Selamlama konuşması gerçekleştiren Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Tan, “Trakya Üniversitesi olarak, Balkanların tarihi gerçeklerini bütün boyutlarıyla ortaya koymayı; bu coğrafyada yaşanan acıların ve ortak tecrübelerin akademik bir hafızaya dönüştürülmesini ve bu sayede ortak bir tarih bilinci oluşturmayı temel önceliklerimiz arasında görmekteyiz. Bu anlayışla, Balkan Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlenen bu panel, belirli bir tarihsel olayın anılması yanı sıra tarih yazımında nesnellik, çok yönlü analiz ve belgesel temellere dayanan akademik değerlerin önemini vurgulayan olumlu bir girişimdir. Tarihi olayların bilimsel araştırmalara konu edilmesi, geçmişi doğru anlamamıza ve bugünü doğru yorumlamamıza neden olacaktır. Bu anlamda gerçekleştirilen her türlü etkinlik, geleceğe yönelik bir barış anlayışı ve ortak yaşam kültürü inşasının bir parçasıdır” ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacıların sunumlarıyla devam etti. MERT ERİŞKİN

TÜSİT’ten Yönetmen Kıvanç Sezer Söyleşisi Haber

TÜSİT’ten Yönetmen Kıvanç Sezer Söyleşisi

Trakya Üniversitesi Sinema Topluluğu (TÜSİT), “Babamın Kanatları”, “Küçük Şeyler” ve “8X8” filmlerinin yönetmeni Kıvanç Sezer ile film gösterimi ve söyleşi etkinliği gerçekleştirdi. Eczacılık Fakültesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğe yönetmen Kıvanç Sezer’in yanı sıra akademisyenler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı. Sezer’in 2023 yılında gösterime giren “8X8” adlı filminin gösterildiği etkinlikte, film gösteriminin ardından Sezer ile söyleşi gerçekleştirildi. Sezer, söyleşide katılımcıların filmiyle ilgili sorularını yanıtladı. “FİLMİ BAŞLATAN UNSUR ÇOK İÇSEL BİR ŞEY” Sezer, bir filmi başlatan unsur ile beslenilen kaynakların farklı olduğunu söylerken; “Filmi başlatan unsur çok içsel bir şey oluyor. Bir duygu, bir an, bazen bir fikir oluyor. Beslendiğim kaynaklar; buraları besleyen, bazen buralarla çok alakasız, hayattaki dertlerimiz, kişisel olarak benim dertlerim veya başka insanlarla ilgili düşüncelerim, toplumun kendisiyle ilgili düşüncelerim olabiliyor. Örneğin; Babamın Kanatları’nda bir gazete haberiydi. Bir üniversite öğrencisinin, bir inşaatta çalışırken düşüp ölmesi üzerine olan bir şeydi” ifadelerini kullandı. “YÖNETMENİN ÇEKTİĞİ FİLMLER GİBİ ÇEKMEDİKLERİ DE VARDIR” 8X8 filminin çok küçük bir alanda, 3 kişi arasında geçen ve gerilimin olduğu bir hikâye kurduğunu belirten Sezer; “Bu fikri düşünüp sete çıkmak arasında 2-3 ay vardı. Bazen bu 2-3 yıl oluyor. Bazen çok uzun yıllar düşünüyorsunuz ve hiç olmuyor. O yüzden birçok yazar, yönetmenin çektiği filmler gibi çekmediği filmler de vardır” dedi. “FARKLI OKUMALARA AÇIK OLUYOR” Sezer, sanat eserlerinin, onları yaratan insanların bir açıdan semptomu olduğunu söylerken; “Dolayısıyla her tarafına hâkim olmamız gerekmez. Bir meseleyi anlatmak, bir şeyi ortaya koymak ya da insanları bir ana çağırmak gibi bir açıdan baktığımız zaman farklı okumalara açık oluyor” sözlerine yer verdi. Sezer’in katılımcıların sorularını yanıtlamasının ardından etkinlik sona erdi. UĞUR AKAGÜNDÜZ

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.