Dr. Özdağlı, “Ormanlar, tarım arazileri ve kıyılar inşaat uğruna talan edildi. ‘Doğayla mücadele edilmez, doğayla uyum içinde yaşanır’ dedik ama uyarılarımız dikkate alınmadı” dedi. Uşak’ta bir maden şirketinin şehrin su kaynağını tükettiğini aktaran Özdağlı, “Şehre günde sadece 3-4 saat su verilebiliyor. Her yaz aynı tablo tekrar ediyor” ifadelerini kullandı.
Edirne’de Meriç Nehri üzerinden su temin edilmesi planlanan projelere rağmen barajların yeterli suyu depolayamadığını belirten Özdağlı, köylerde açılan derin kuyular ve tarım alanlarındaki su tüketiminin sadece bugünün değil, geleceğin suyunu da tehlikeye attığını vurguladı.
Dr. Özdağlı, suyun günümüzde en stratejik kaynak haline geldiğini hatırlatarak, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki durumu ve Dicle-Fırat havzasındaki su krizlerini örnek gösterdi. Tarım politikalarının küçük üreticiyi yok etmeye odaklandığını ve sermayenin köylünün toprağını ele geçirdiğini söyleyen Özdağlı, bunun üretimi artırmadığını ve tüketiciyi pahalı ürünle buluşturduğunu ifade etti.
Dr. Özdağlı, susuzluk krizine karşı alınabilecek önlemleri şöyle sıraladı:
Sulu tarımın yeniden planlanması: Damla sulama yaygınlaştırılmalı, su verimli kullanılmalı.
Yağmur ve yeraltı sularının değerlendirilmesi: Kışın akan yağmur suları göletlerde toplanarak yazın kullanılmalı; öncelik insan ve tarıma verilmeli.
Denizden tatlı su üretimi: Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de, entegre arıtma santralleriyle deniz suyundan içme ve kullanım suyu üretimi sağlanmalı.
Planlı yerli üretim: Ürün fiyatları ekim aşamasında belirlenmeli; köylerde ziraat ofisleri kurulmalı ve modern tarım teknikleri öğretilmeli.
Köylerde üretim çeşitliliği: Her köy kendi ihtiyacını karşılayacak seracılık ve üretim faaliyetlerine yönlendirilmeli.
Özdağlı açıklamasını, “Petrolün alternatifi var, elektriğin alternatifi var ama suyun alternatifi yok. Su biterse, hayat biter. Bilime dayalı adımlar atılırsa, bu toprakların efendisi olmaya devam ederiz” sözleriyle sonlandırdı.
HABER MERKEZİ
Kaynak: Haber Merkezi